
Lehçe’de Lwow, Almanca’da Lemberg, Rusça’da ise Lvov olmak üzere farklı isimlere sahip olan Lviv şehri, aynı zamanda bu üç farklı kültürün de harmanlanmış hali gibi. Farklı dönemlerde Polonya, Almanya, Rusya ve Avusturya gibi devletlerin hakimiyeti altında kalan Lviv’in kültürü ve anadili de bu çeşitlilikten nasibini almış durumda.
Bu sebeple Lviv denildiğinde nedense ilk başta akılda canlanan soğuk imajdan çok daha farklı bir Lviv ile karşılaştığınızda, Lviv’in samimiyeti etkisi altına alıyor insanı.
Tarih ve kültür kokan Arnavut kaldırımlı sokakları, farklı dönemlerin izlerini taşıyan mimarisi, oldukça keyifli cafe ve restoranları, kahve-pasta-çikolata şenliği yaşayacağınız mekanları, ve birçok yeri yürüyerek görebileceğiniz yapısı ile Lviv, hatırladığımda beni gülümseten şehirler arasında yerini aldı bile.
Lviv’de gezilecek yerlere geçmeden önce, Lviv’e seyahat etmeye nasıl karar verdiğim ile başlayan ve kapsamlı şekilde Lviv gezimdeki tüm detayları içeren “Lviv Gezisine Dair Herşey – Lviv Gezi Notları” yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Lviv’in yeme içme konusunda ayrı bir yazıyı hak eden güzellikteki mekanlarından kendi tecrübelerim ile derlediğim “Lviv Yeme İçme Rehberi” ne ise buradan ulaşabilirsiniz.
Bu yazıdaki başlıklara aşağıdaki kısayollardan da ulaşabilirsiniz:
- Lviv’de Kaç Gün Kalmalıyım?
- Gezi Rotası
- Google Maps Lokasyon Listesi
- 1. Gün: Rynok Meydanı ve Çevresi
- 2. Gün: Güney Lviv
- 3. Gün: Kuzey Lviv
- 4. Gün: Shevchenkivskyi Hai – Lviv Ulusal Halk Mimarisi ve Kırsal Yaşam Müzesi
Lviv’de Kaç Gün Kalmalıyım?

Lviv’de toplam dört gün geçirdim. Az geldi, fazla gelmedi 🙂 Daha vaktim olsa, yapacak birşeyler kesin bulurdum. Aklımda kalan gidemediğim müzeler, yiyemediğim yemekler, uğrayamadığım kahveciler kaldı elbette 🙂 O yüzden bir şehirde “ne kadar kalmak yeterli” nin net bir cevabı yok, mevcut olan vakte göre yapmak istediklerinizi önceliklendirerek şehirden maksimum tat almaya bakmak gerekiyor 🙂
Bu açıdan Lviv elbette bir haftasonu için de değerlendirilebilecek, şehrin ana duygusunu alabileceğiniz, iki gün içinde çoğu yere uğrayabileceğiniz küçük bir şehir. Biraz Old Town çemberinin dışına da çıkayım derseniz 3-4 günde birçok rotayı görme şansınız olacaktır. Şehrin lezzet duraklarını deneyeyim, biraz daha detaylı gezeyim, hatta az biraz da aylak aylak dolaşmaya vaktim kalsın derseniz elbette bu süreyi daha da uzatabilirsiniz.
Lviv Gezi Rotası
Lviv’deki rotamın ilk gününde genel olarak Lviv Old Town çemberindeki yakın lokasyonların birçoğunu ziyaret ettim. Tamamına yürüyerek ulaşabileceğiniz bu lokasyonlar genel olarak Rynok Meydanı ve yakın çevresini oluşturuyor. Lviv küçük bir şehir olmasına rağmen birçok katedral ve kiliseye ev sahipliği yapıyor. Rynok Meydanı yakınındaki en ikonik dini yapıların başında ise Latin Katedral, Bernardine Manastırı, Dominik Katedrali ve Ermeni Katedrali bulunuyor. Şehri gezerken dikkatinizi çekecek bir diğer konu ise şehrin heykelleri 🙂 Şehirde çok sayıda ve gerçekten devasa heykeller var, dikkatinizi çekmemesi mümkün değil 🙂 Elbette bir de Rynok Meydanı ve çevresinde açlık, yorgunluk ya da üşümekten dolayı sığınmak isteyeceğiniz birçok cafe ve restoran bulunuyor ki, hepsi oldukça samimi mekanlar olduğundan seçim yapmakta zorlanabilirsiniz.
Şehirde ilk gün yakın çevredeki birçok yeri gezdiğim için ikinci günümü biraz daha ağır geçirmeye karar vererek, genelde Lviv’in güney kısmında kalan lokasyonları – yine yürüyerek – gezdim. Bu bölgedeki en huzur veren noktalardan biri elbette Ivan Franko Parkı. House of Scientists, St George Katedrali, Potocki Sarayı rota üzerindeki ziyaret etmeye değecek diğer noktalar. Şayet vakit kalırsa – ki benim kalmadı – Stryiskyi Parkı da oldukça söz edilen yerler arasında. Akşam saatlerini yine Rynok Meydanı ve çevresindeki mekanlarda geçirebilirsiniz, çünkü belli bir saatten sonra şehrin kalbi yine Rynok Meydanı’nda atıyor.
Şehirdeki üçüncü günümde bu kez şehrin tarihinin en eskiye dayandığı lokasyonlara ev sahipliği yapan Kuzey Lviv rotasına yöneldim. Şehrin 1250’li yıllarda kurulduğu tahmin ediliyor. Kuzey rotasında bulunan kiliselerin de yaşı oldukça eskiye gidiyor. Neredeyse 800 yıllık tarihi bir yapının önünde durup da etkilenmemek mümkün değil. Kuzey rotasındaki önemli bir diğer nokta ise High Castle. Şehrin ilk kurulduğu dönemde inşa edilen kalenin bulunduğu nokta şu anda şehri panaromik olarak izleyebileceğiniz bir merkeze dönüşmüş durumda. Beklentiyi doğru yerde tutmak adına söylemek gerekir ki, şu an kaleden sadece ufak bir duvar kalmış durumda, tamamı yıllar içinde yıkılmış ya da harap edilmiş. Kale görme beklentiniz olmasın 🙂
Şehirdeki dördüncü ve son günümde ani bir kararla Shevchenkivskyi Hai Açık Hava Müzesini ziyaret ettim. Son gün aman gitmeyeyim desem, ne kadar çok şey kaçıracakmışım, iyi ki gitmişim! Detaylarına yazının devamında yer vereceğim bu müze Lviv’de ziyaret ettiğim en orijinal yerlerin başında geliyor.
Google Maps Lokasyon Listesi

Yazıda yer verdiğim rota üzerindeki tüm lokasyonların Google Map bilgilerine bu link üzerinden erişebilirsiniz.
1. Gün: Rynok Meydanı ve Çevresi
Rynok Meydanı:

Avrupa şehirlerinin birçoğunda karşınıza çıkan “Old Town” yapılanmasının en büyük özelliği ana meydanlarıdır. Rynok Meydanı, Lviv Old Town’un kalbinin attığı şehrin ana meydanı. Şehri gezerken eninde sonunda ayaklarım beni bir şekilde meydana geri götürdü, şehrin dokusuna biraz alışıp vakit geçirdikten sonra ise kahve molası için koşarak meydana geri dönesim geldi 🙂 İnsanların genelde sosyalleşmek için Rynok Meydanı’nda toplandığını, sokak sanatçılarının özellikle akşam saatlerinde meydanın farklı noktalarında müzik icra ettiklerini de ekleyebilirim. Dinlemesi oldukça keyifli olabiliyor.
Dipnot: “Rynok” kelimesinin Ukraynaca’daki “Market” kelimesine karşılık gelen anlama yakınsayarak oluştuğu düşünülüyor. Özetle “Market Square” anlamı bulunuyor.
Town Hall: Dikdörtgen şeklindeki meydanın en dikkat çeken mimari yapısı elbette meydana girdiğiniz anda karşınıza çıkan “Town Hall” yani Belediye Binası. Sarı-Mavi renklerdeki Ukrayna Bayrağı’nın da Belediye Binası’nın kulesinde heybetle dalgalandığını görebilirsiniz.
Belediye Binası’nın girişini iki adet aslan heykeli koruyor. Bu noktada şehrin simgesinin “Aslan” olduğunu hatırlatmakta fayda var. Şehre ilk yerleşenlerden Prens Danylo’nun, şehri isimlendirirken oğlu Lev (Leo)’in adından esinlendiği düşünülüyor. Lviv’in diğer lakapları “Lion City” ya da “Leopolis” olarak geçiyor. Hediyelik alışveriş yapmak isterseniz, kahve kupalarında bu isimlere bolca rastlayacaksınız 🙂
Birçok yazıda Town Hall kulesine tırmanmanın eziyetlerinden ve klastrofobisinden bahsedildiği için, Belediye Binası’nın güzelliğini dışından izlemekle yetindiğimi söyleyebilirim. Ancak siz denemek isterseniz, kuleden oldukça güzel bir panaromik Lviv manzarası olduğu da olumlu paylaşımlar arasında. Bu aksiyona girmek için 350 basamağı çıkmayı göz almalısınız.
Amphitrite, Diana, Neptune ve Adonis Heykelleri: Meydanın dört köşesinde Yunan mitolojisine ait dört farklı heykele sahiplik yapan çeşmeler bulunuyor. Genelde lokallerin de bu çeşmelerin başında toplandıklarını ve vakit geçirdiklerini gözlemleyebilirsiniz. Ben Ekim ayının sonunda akşamların epey soğuk olduğu bir dönemde Lviv’deydim, yaz aylarında meydanın çok daha hareketli olabileceğini tahmin ediyorum.

Black House, Bandinelli Sarayı, Korniakt Sarayı: Dikdörtgen şeklindeki meydanı çevreleyen toplam 44 bina mimari olarak farklı dönemleri simgeliyormuş. Meydanı bir kez tam tur gezdiğinizde gözünüzden asla kaçmayacak en dikkat çekici bina elbette “ Black House” olacaktır. Hemen aynı sırada yer alan Bandinelli Sarayı ve Korniakt Sarayı da meydandaki en güzel binalar arasında yer alıyor.
Cafe ve Restoranlar: Elbette şehrin en canlı noktası olan Rynok Meydanı’nda çok sayıda cafe ve restoran bulunuyor. Çok turistik olduğunu düşünerek girmek istemeyebilirsiniz, ancak Lviv’de yeme içme konusunda fiyatlar çok da farklı değil. Benim dönüp dolaşıp kendimi bulduğum favori mekanlarım Svit Kavy ve Atlas oldu. Akşam ya da öğle yemeği için Baczewski Restoran oldukça başarılı. Meydanın en ünlü kahvecisi Lviv Coffee Mining Manufacture ise yine atlanmaması gereken yerler arasında. Detaylı Lviv yeme içme rehberime buradan ulaşabilirsiniz.
Vaktiniz Varsa Rotaya Ekleyebilecekleriniz: Girişi ücretli olan Pharmacy Museum (Ezcacılık Müzesi) ve Italian Courtyard (Italyan Avlusu) Rynok Meydanı’nda uğranabilecek noktalar arasında yer alıyor. Ben meydanda gezmeyi ve orada burada oturup kahve içip birşeyler atıştırmayı daha eğlenceli bulduğum için bu müzelere maalesef uğramak için vakit bulamadım 🙂 Ancak sizin daha geniş vaktiniz varsa rotanıza ekleyebilirsiniz.
Yararlı Bilgi: Gezerken biraz dikkat ederseniz meydanın bir köşesinde tüm Lviv Old Town’un bronz bir krokisi var, kolaylıkla gözden kaçabilecek bu krokiyi ben de başında birileri toplandığı için fark edebilmiştim. Bu krokideki ana binaları sayabilecek noktaya geldiyseniz şehirdeki gezi rotanız tamamlanmış demektir 🙂
Rynok Meydanı Yakın Çevresi:

Latin Cathedral ve Boim Şapeli
Lviv şehir merkezi oldukça küçük olmasına rağmen epey fazla kiliseye ev sahipliği yapıyor. Rynok Meydanı’nın hemen güneybatı köşesine döndüğünüzde görkemli yapısı ile Latin Katedrali karşınıza çıkıyor. Katedralna Meydanı olarak da geçen bu bölgede dikkat çeken bir diğer yapı ise Boim Şapeli. Ben gittiğim dönemde Boim Şapeli tadilatta olduğu için bulup farketmem bile epey zor oldu 🙂
Gelmişken Uğrayabilirsiniz: Katedralin hemen arkasında yan yana cafe ve restoranların dizildiği Arnavut kaldırımlı hoş bir sokak var. Burada Svit Kavy’nin bir diğer şubesi bulunuyor. Oturma alanı daha geniş olduğu için buraya da kahve molası için bol bol uğradım.
Eğer fotoğraflamak isterseniz, Lviv’deki ünlü “Kiss Place” noktası da bu sokağın başındaki People Place Bar’ın hemen önünde bulunuyor.
King Danylo Heykeli
Latin Katedrali’nin üzerinde bulunduğu Halytska Sokağı’ndan devam ettiğinizde, Halytska ve Valova Sokaklarının birleştiği noktada minik bir meydana çıkılıyor. Bu meydanda Lviv tarihinin önemli isimlerinden King Danylo Halytskyi’nin heykeli bulunuyor. (Aynı isme havaalanında da rastlayacaksınız.)
Bu noktada bir parantez açmam gerekecek. Rota üzerinde bulunan diğer heykellerden de bahsedeceğim ancak, bir gezi rehberinde heykellere yer vermenin çok da anlamlı olmadığını düşünebilirsiniz. Lviv’deki walking tour’ları incelediğimde “Lviv Monument Tour” gördüğümde ben de şaşırmıştım, şehri gezerken sebebini anladım. Şehirde DEV heykeller var, yani 5-10 metre boyunda, görünce böyle bir hayrete düşeceğiniz heykeller :):) Yeri gelince onlardan da bahsedeceğim.
Gelmişken Uğrayabilirsiniz: King Danylo heykelinin bulunduğu küçük meydanda Lviv’in en bilindik kahve zincirlerinden biri olan Black Honey’nin bir şubesi bulunuyor. Benim not aldığım yerler arasında olsa da uğrama fırsatım olmadı, ancak oldukça bilinen kahveciler arasında.
Bernardine Manastırı

King Danylo heykelinden devam ettiğimizde karşımıza Bernardine Manastırı çıkıyor. Bernardine Manastırı bence şehirdeki en güzel mimari yapılardan bir tanesi. Hem gündüz, hem de aydınlatılmış hali ile akşam görüntüsü çok güzel.
Manastırdan ilerlediğinizde karşınıza Hlyniany Kapısı çıkacak. Bu kapı Lviv Old Town’u çevreleyen surların kalıntısı imiş. Ben uzaktan fotoğraflamakla yetindim, çünkü önünde bir restorasyon çalışması yürütülüyordu. Yolun karşısında ise ilginizi çekerse Johann Georg Pinsel Heykel Müzesi bulunuyor.
Bernardine Manastırı’nın solunda ünlü Arkhivna Sokağı bulunuyor. Ünü nereden geliyor diyecek olursanız, zamanında Lviv’de yapılan bir sinema festivali ile birlikte her yıl ünlü bir sinema oyuncusunun adı sokağa tabela olarak eklenmiş. Gidip görüp fotoğraflamak isterseniz ve vaktiniz varsa uğranabilir, ancak mutlaka görülmesi gereken yerler arasında olduğunu söyleyemeyeceğim.
Dominik Katedrali ve Çevresi:

Valova sokağından Pidvalna Sokağı’na döndüğünüzde, Rynok Meydanı’ndan sonra Lviv’in Old Town içindeki en efsane bölglerinden birine çıkmış olacaksınız. Bu bölgeye birkaç kez daha dönüp dolaşıp geldim, sanırım defalarca fotoğrafladım. Vakit geçirmekten de çok keyif aldım.
Arsenal Müzesi, Gunpowder Tower, St Michael Kilisesi
Bernardine Manastırı’ndan Pidvalna Sokağı’na doğru ilerlediğinizde Pidvalna Sokağı üstünde tramvay yolunu ve sokağa paralel bir şekilde uzanan parkı göreceksiniz. Lviv’e sonbaharda gittiğim için tüm parklar tablo gibiydi. Burası da aynı şekilde içinde yürümekten çok keyif aldığım bir park oldu.
Yol üzerinde solda Arsenal Müzesi, sağda merdiven ile çıkabileceğiniz St Michael Kilisesi (Carmelite Kilisesi olarak da geçiyor), biraz ilerlediğinizde ise vakt-i zamanında barut depolamak için kullanıldığını düşündüğüm şehrin en eski yapılarından biri olan Gunpowder Tower bulunuyor.
St Michael Kilisesi beyaz bir mimariye sahip, ve sonbaharda önündeki sararmış ağaçlar ve uzanan merdivenler ile kartpostal gibi görünüyor. Şehirde en çok aklımda kalan yerlerden biri olmuştur burası.
Gelmişken Uğrayabilirsiniz: Pidvalna Sokağı’na dönerken hemen sağda kalan Kabinet, kahve-tatlı molası için oldukça popüler mekanlardan biri, iç mekan tasarımı da oldukça şık. Daha sonra uğrarım diyerek uğrayamadığım, ancak aklımda kalan mekandır kendisi 🙂
Book Market

Gunpowder Tower’ı da gördükten sonra eski kitapların satıldığı bizlerdeki sahaflara benzer bir bölge olan Book Market’e çıkacaksınız.
Bu meydan birkaç farklı yapının bir arada bulunduğu ikonik bir yer. Royal Arsenal, Ivan Fyodorov Heykeli, Book Market, Just Lviv It tramvayı, Dormition Kilisesi ve Korniakt Kulesi hep birlikte bu küçük meydanda bir arada bulunuyorlar.
Buraya kadar gelmişken elbette “Just Lviv It” tramvayı ile fotoğraf çektirmek olmazsa olmazlar arasında 🙂 Bir de ben oradayken 80li yıllardan fırlamış gibi duran çok tatlı bir minibüs vardı, genelde orada duruyor galiba.
Baskı, matbaacılık ve kitap dendiğinde Ukrayna tarihinde önemli bir yeri varmış Ivan Fyodorov’un. Bu sebeple Lviv’in bir diğer önemli heykellerinden biri olan elinde bir kitap tutan Ivan Fyodorov’u da kitap kurtları olarak oraya kadar gitmişken anmayı unutmuyoruz. Eğer eski kitap satın almayı seviyorsanız, meydandaki kitap konseptinin bir uzantısı da “Book Market” olarak geçen sahaflar.
Dominik Katedrali:
Lviv’de gerçekten çok fazla kilise var derken bundan bahsetmiştim. Bir diğer görkemli yapı ise Book Market’in içindeki parktan geçerek ulaşacağınız Dominik Katedrali. (Church of the Holy Eucharist ismiyle de anılıyor.)
Kilisenin önünde yine küçük bir meydan bulunuyor. Hikayesini çok bilmesem de, burada turla gezen insanların özellikle fotoğraf çektirdiklerini fark ettiğim Nikifor Krynicki heykeli var. (Lviv’deki sayısız heykellerden biri daha evet :))
Gelmişken Uğrayabilirsiniz: Dominik Katedrali’nin bulunduğu meydanda hediyelik mum satışı yapan Lviv Candles Manufactory bünyesinde bir cafe olan Dominikanes bulunuyor. Ben de burada hem bir kahve molası verip dinlenmiş, hem de üst katında bulunan mumlardan hatıra kalması için kendime hediye almıştım 🙂 Güneşli bir havaya denk geldiğim için de bahçesinde oturmak oldukça keyifliydi.
Virmenska Caddesi ve Ermeni Katedrali

Lviv’de bohem havasını hissedebileceğiniz şehrin ünlü caddelerinden biri Virmenska Caddesi.
Dominik Katedrali’inden hemen sonra yolunuzu Virmenska Caddesi’ne düşürebilirsiniz. Caddenin dikkatimi çeken bir özelliği de sanat havasının oldukça hissedilmesi. Caddenin bir ucunda kendi bünyesinde bir bar’a da sahip olan Dyzga Art Gallery bulunuyor.
Cadde üzerinde Lviv’in önemli dini yapılarından biri Ermeni Katedrali bulunuyor. Bu bölgeye gelmişken uğrayabileceğiniz bir diğer görkemli kilise ise Church of Transfiguration Kilisesi. Kilisenin hemen arkasında ise pazarlara ilgisi olanlar için farklı hediyelik eşyalar satan bir açık pazar bulunuyor.
Gelmişken Uğrayabilirsiniz: Virmenska Caddesi ve civarı yeme içme konusunda çok fazla seçenek bulabileceğiniz bir bölge. Dyzga Bar, Virmenka, Mons Pius, Delicateka ve Champagneria bu bölgedeki yeme içme mekanları olarak benim kaydettiklerim arasında. Elbette hepsini deneyecek fırsatım maalesef olamadı 🙂 Champagneria kesinlikle uğranması gereken kendine has bir mekan. Ukrayna’ya ait şampanyaları ve yanında yerel bir pide çeşidi olan Khachapuri ile gününüzü şenlendirebilirsiniz.
Svobody Bulvarı:

Church of Transfiguration Kilisesi’ni de geçerek, Rynok Meydanı’nın çevrelediği çemberin biraz dışına çıktığınızda Svobody Bulvarı’na düşeceksiniz. Burası Lviv’in günlük yaşam içinde oldukça hareketli bir bulvarı.
Bulvarın başlangıcında Lviv’in önemli mimari yapılarından biri olan ve Lviv’e ait fotoğraflarda sıklıkla yer alan Lviv Ulusal Opera ve Bale Binası bulunuyor. Bir akşam da olsa mutlaka burada bir etkinliğe katılmanın çok güzel olacağını birçok yerde okusam da, nedense o girişkenliği bulamadım kendimde bu gezide 🙂 Belki siz gider ve seversiniz, denenmesi gereken aktivitelerden. Lviv Ulusal Müzesi ve Lviv Etnografya Müzesi de yine bulvar üzerinde bulunuyor.
Gelelim Lviv’in devasa heykellerine. Bu heykellerin üç tanesi sırayla Sovobody Bulvarı’nda bulunuyor. Üçü arasında bence çığır açan Taras Shevchenko Heykeli kesinlikle 🙂 Meryem Ana Heykeli ve Adam Mickiewicz Heykeli bulvar üzerindeki diğer önemli heykeller arasında. Taras Shevchenko Heykeli karşısında ise Rynok Meydanı’na girdiğiniz yol üzerinde Jesuit Church bulunuyor.
Benim kaldığım otel şehrin batı kesiminde Ivan Franko parkına yakın bir bölgede olduğu için, Old Town’a yürüyerek gider ve gelirken Svobody bulvarı üzerinden defalarca geçtim. Lokallerin daha sık bulunduğu, günlük yaşama tanık olabileceğiniz, yaya geçitlerinden geçerken arabaların tereddüt etmeden çat diye durduğu nezih bir bulvar kendisi, gezilesi görülesidir.
2. Gün: Güney Lviv

Çılgın bir yürüme performansı ile ilk gün Lviv Old Town çemberindeki gezilesi görülesi yerlerin birçoğunu bitirebilirsiniz. Sanırsınız ki Lviv bir günde gezilebilecek bir şehirmiş, oh neyse ki şehri kaçırmadım, her yeri gezdim dersiniz (Şehir kaçacak gibi ilk günü panik halinde gezen bir kişinin mesajıdır bu.) Sadece Old Town çemberinde kalmak için vaktiniz varsa evet, bir günde Old Town’u gezebilir, birkaç yerde yemek molası verebilir, ana lokasyonları görebilirsiniz. Ama daha fazlası için vaktiniz varsa şehirde her gün farklı bir rota çizebilirsiniz.
Rotaya Başlamadan Önce: Şehrin güney bölgesini gezmeden önce kahvaltı için yine Rynok Meydanı’ndaki mekanları tercih edebileceğiniz gibi, rotaya daha yakın olan ve kahvaltı için çok tercih edilen mekanlardan biri olan Cukor’da güne başlayabilirsiniz. Cukor’un Black ve Red olmak üzere iki şubesi bulunuyor. Güney rotasına yakın olan Cukor Black. Eğer sadece kahve içmek isterseniz Black Honey’nin bir şubesi de Cukor Black’e çok yakın bölgede.
House of Scientists

Acaba uğrasam mı uğramasam mı, sırf fotoğraf çekmek için girmeye değer mi diye düşündüğüm bir yerdi House of Scientists. Biraz da o yüzden ikinci güne bırakmıştım. Girince çıkamadım 🙂
House of Scientists, adeta bir dönem filminde Viyana’daki bir baloya ışınlanmışsınız hissini yaratan bir mimari. Aslen iki Avusturyalı mimar tarafından 1989 yılında casino olarak hizmet vermek üzere inşa edilen bina bugğn daha çok organizasyonlar ve film çekimleri için kullanılıyormuş.
Hemen girişinde yer alan merdivenler ise en çok görüntülenen kısmı.
Giriş 40 UAH. Kısa bir ziyaret ve güzel bir mimari görmek için değeceğini düşündüğüm bir yer. Elbette zilyon tane foto çekip sosyal medyaya koymak için de mükemmel bir yer 🙂
Heykelleri sevdiği her halinden anlaşılan Lviv’in birçok heykelinden biri olan Saint George Heykeli de, House of Scientists yolu üzerinde bulunuyor. Yol üzerinde geçerken göz atabilirsiniz. Polis Karakolu önünde yer alan heykel, görev başında hayatını yitiren Lviv’li polis memurlarına adanmış.
Ivan Franko Parkı

Ivan Franko Parkı Ukrayna’nın en eski parkı imiş. Sonbahardaki görüntüsü ise bir harika! Yani öyle ki iyi ki sonbaharda gelmişim dedim Lviv’e. Böyle şehrin ortasında, iki adımlık yürüme mesafesinde harika parkları olan şehirlere bayılıyorum. Kahveni al, kitabını kap gel. Yürüyüşünü yap, koşunu yap. Sohbet et, muhabbet et, sincapları izle, yaprakları topla, işte öyle bir yer Ivan Franko Parkı 🙂
Lviv’in “gezmelik” şehir değil, “vakit geçirmelik” şehir olması kısmı da işte tam olarak bu noktada başlıyor. Artık şehrin kimyasını görmeye ve şehre alışmaya başladığınızda şehirde vakit geçirme isteği içinize doluyor 🙂
Bu arada ne yapmıyoruz, Lviv’in devasa heykellerini unutmuyoruz. Çünkü hey mübarek, Ivan Franko parkı girişine bir Ivan Franko heykeli yapmışlar, heybetinden ürküyor insan 🙂 Kaldırımla beraber 12 metreyi bulan bir heykelden bahsediyoruz, işte öyle birşey 🙂
Ivan Franko Parkı ve Ivan Franko heykelinin bulunduğu bu bölgede bir de Ivan Franko Üniversitesi var. Ivan Franko baya sevilen bir şahsiyetmiş diye anlamamız gerekiyor sanırım. Üniversite girişi epey görkemli diyebilirim, görünce bir okuyası geliyor insanın.
Gelmişken Uğrayabilirsiniz: Parkta vakit geçirmeden önce civardaki gel-al kahvecilerden birine uğrayarak kahvenizi alıp, parkta dinlenip vakit geçirebilirsiniz. Ben yakınlardaki Urban Coffee’den kahvemi almıştım.
St.George Katedrali

Güne heybetli heykeller, heybetli parklar ve heybetli üniversiteler ile devam ederken, bir sonraki durak da yine heybetli bir mimari olan St. George Katedrali. Uzun bir süre sonra ilk yurtdışı seyehatim olan Lviv’de katedral görmeye gerçekten doymuş olabilirim, ama yine de gördüğümde etkilenmeme engel mi, tabii ki değil.
St George Katedrali Old Town’daki diğer kayda değer katedraller olan Latin Katedrali, Ermeni Katedrali ve Dominik Katedrali’nin biraz daha uzağında, Lviv’in güney bölgesinde daha izole bir lokasyonda bulunuyor. Biraz da tepe üstüne konumlanmış yapısıyla gerçekten görkemli bir yapısı var.
St. Olha ve Elizabeth Kilisesi
Güney rotasının en uzağında, St George Katedrali’ne 10 dk yürüme mesafesinde (800 mt) St Olha ve Elizabeth Kilisesi bulunuyor. Rotaya bu kadar yakın olmasına rağmen bu kiliseyi ancak Lviv’den dönüşüm sırasında, havaalanına giden taksideyken farkettim. İlk tepkim tabii ki “Aaaa ben burayı nasıl görmemişim” diye sızlanmak oldu. Aslında oldukça yeni sayılabilecek bir kilise olmasına rağmen, mimarisi oldukça etkileyici. Viyana’daki Votive kilisesi ile aynı tarzda inşa edildiği söyleniyor.
Potocki Sarayı
Potocki Sarayı’na çok vakit ayıramadığımdan hakkıyla gezemediğim için çok fazla bilgi veremeyecek olsam da, şehrin güney rotasında mutlaka görülmesi gereken yerler arasında olduğunu söyleyebilirim.
Stryiskyi Park
Güney rotasında vaktiniz kalırsa gidilebilecek bir diğer park ise Stryiskyi Parkı. Benim maalesef görme imkanım olmadı, ancak Ivan Franko Parkı’nın boyut atlamış hali olduğunu tahmin ettiğimden eminim sohbaharda ayrı bir güzeldir.
3. Gün: Kuzey Lviv

Lviv Old Town’un dışına çıkıp, bu kez de kuzey bölgesini gezdiğinizde şehrin en eski yerleşimlerinin olduğu bölgeyi keşfe çıkmış olacaksınız.
Lviv’in En Tarihi Kiliseleri:
St. John The Baptist Kilisesi, St. Nicholas Kilisesi ve St. Onuphrius Kilisesi bu bölgedeki en eski yapılar. Aralarında en sevimli bulduğum St. John The Baptist Kilisesi’nin 1250 yıllarında inşa edildiği düşünülüyor, yani neredeyse 800 yaşındaki bu sevimli kilise Lviv’in en eski yapılarından biri sayılıyor.
High Castle:
Eskiden şehrin savunması için kurulan ancak şu anda yerinde yeller esen High Castle da bu rotada uğranılması gereken bir nokta. 13. yy’da şehre ilk yerleşenlerin Lviv’in en yüksek noktasına savunma amaçlı inşa ettikleri bu kale, daha sonra yaşanan işgaller sırasında harap edilmiş. Bu sebeple High Castle olarak bahsedilen kaleden sadece bir duvar kalıntısı kalmış olsa da, kalenin kurulduğu lokasyon stratejik olarak tüm şehri tepeden panaromik olarak izleyebileceğiniz bir yer olma özelliğini sürdürüyor. Şehri panaromik olarak izleyebileceğiniz nokta için Union of Lublin Mound olarak adı geçen gözlem noktasına çıkmanız gerekiyor.
Ayrıca High Castle olarak ziyaret edilen nokta Zamok Parkı içinde bulunuyor ki, yine gezilesi görülesi harika bir park kendisi.
Her yüksek tepede bir anten olması mantığı ile Lviv’in 141 metre yüksekliğindeki radyo kulesi de bu tepede bulunuyor.
Vaktiniz Varsa Rotaya Ekleyebilecekleriniz:
Hakkında birçok tavsiye okusam da, benim uğramak için vakit ayıramadığım Bira Müzesi’ne (Museum of Brewing) özellikle biranın yapımını merak eden ve bira tadımı yapmak isteyenler bu rota üzerinde uğrayabilirler.
4. Gün: Shevchenkivskyi Hai – Lviv Ulusal Halk Mimarisi ve Kırsal Yaşam Müzesi (Museum of National Folk Architecture and Rural Life)

Müzeye Ulaşım ve Girişle ilgili Önemli Bilgiler:
- Shevchenkivskyi Hai Müzesi Girişi Ücreti: 70 UAH
- Müze Girişinde aşı sertifikası soruluyor.
- Müzeye toplu taşıma ve taksi ile ulaşım mümkün. Ben Uber uygulaması ile taksi seçeneğini kullandığım için toplu taşıma seçeneğini tecrübe etmedim. Old Town’un Pidvalna Sokağı tarafından taksiye binildiğinde, yaklaşık 10 dk süren bir yolculuk. Gidiş dönüş toplam taksi ücreti: 120 UAH

Şehirdeki son günümde akşam uçuşumun da olmasının etkisiyle acaba gitsem mi gitmesem mi diye düşünmüştüm bu müze için. Gitmezsem neler kaybedeceğimi bilmiyormuşum o an 🙂
Folk Museum’un Lviv’de gidilebilecek en orijinal yerlerden biri olduğunu düşünüyorum. Sonbahar’da gitmek ise olayın masalsı etkisini kat kat artırıyor.
Shevchenkivskyi Hai’nin genel konsepti, Ukrayna’daki farklı bölgelere ve dönemlere ait ahşap mimari yapıların açık hava müzesi şeklinde sergilenmesi üzerine. Ancak açık hava müzesi dediğimiz yer için seçilen lokasyon oldukça geniş bir alana yayılmış bir orman olunca, doğal ortam gerçekten büyüleyici bir hal alıyor. Mekan gerçekten masalsı, doğal hava kendisini öyle hissettiriyor ki, müze içinde gezmeye başladığınız anda insanın içine bir huzur doluveriyor.
Herşeyden önce alanda doğal olmayan hiçbirşey yok. Beton yok, duvar yok, anten yok, asfalt yok, araç yok. Ağaç var, yaprak var, ahşap çit var, taş var, toprak var 🙂
Sonbaharda ziyaret etmiş olmamın da ekstra etkisi olabilir elbette bu anlattıklarımda, ama yapılar ve doğanın uyumu, mekanın enerjisi beni öyle etkiledi ki, o ahşap evlerden birine göçü atıp yaşayasım geldi gerçekten 🙂 🙂
İşte öyle bir yer Shevchenkivskyi Hai Müzesi. Lviv’e yolunuz düşer de vakit bulabilirseniz geziniz, gezdiriniz.

Küçük bir Anekdot: Alanın girişine yakın bir de küçük yapay bir gölet var, koşa koşa yakınına gidip kuğuları izleyeseniz gelecek. Mekanın kendi güzelliği yetmiyormuş gibi, bir de böyle süzüle süzüle yüzen kuğular ördekler falan, huzura doğru koşacaksınız. Heh işte o kuğular çok güzeller ama agresiflermiş azcık. Ben de bilmeden baya yakınlarına gittim, bir güzel resimlerini çektim falan (çünkü resimler harika çıkıyor), biraz söylendiler bunlar hakkaten 🙂 Sonra “Warning: Aggressive Swan – Keep Your Distance” uyarısını okuyunca kahkaha attım, yani kuğusun sen ne kadar agresif olabilirsin. Resimlerini çekmek için gölün içine kadar giden bir ziyaretçinin ayaklarını gagaladılar sonra boylarına poslarına bakmayıp 🙂 Gagalanma riskini almak istemiyorsanız bu agresif arkadaşlarımızın belli bir mesafeden resimlerini çekebilirsiniz 🙂
Keyifli seyahatler!
“Lviv Gezi Rehberi – Lviv Gezilecek Yerler” için 2 yorum