
Slovenya’daki üçüncü günümüzde nihayet yağmur bir es vermiş, biz de evden çıkarak yol üstündeki minik köylerimizi seve seve yollara düşüp bu kez kuzeye Bohinj ve Bled’e doğru yönümüzü çevirmiştik. Göller kalabalık olabileceği için haftasonuna denk getirmek istemesek de Cumartesi günü gitmek durumunda kalmıştık. Otobana çıktığımızda biz bomboş yollarda ilerlerken bir de ne görelim, karşısı duruyor. Slovenya gibi küçük bir ülkede aslında trafik görmeyi hiç beklemiyordum, ancak anladık ki haftasonları insanlar güneye sahil kenarındaki şehirlere akın akın gidiyorlar. Neyse ki şansımıza trafiğin de tamamen tersi yönde kalarak yolumuza kuzeye doğru devam ettik. Yol üstünde Bled çıktı ilk olarak karşımıza. Bled, Bohinj’e göre daha küçük ama nasıl desem daha şık bir göl 🙂 Hemen tepenin üstünde kalan kale, yanındaki kilise, gölün ortasındaki minik adacık ve üzerinde bulunan bir diğer kilise genel olarak Bled‘e tam bir masal havası vermiş. Etrafında 5 km’lik bir yürüyüş parkuru da olan bu minik ama şirin göle dönüşte uğrarız diyerek, bol bol manzara eşliğinde Bohinj’e ulaşmak üzere yolumuza devam ettik.
GEZİLECEK YERLER:
Bled Gölü

Bled Gölü Ljubljana’dan 54 km uzaklıkta, araç ile yaklaşık 40 dakikada ulaşabileceğiniz bir rotada yer alıyor.
Göl üzerindeki Bled Adası, ada üzerinde yer alan Chuch of Assumption kilisesi göle ulaştığınızda ilk göze çarpan nokta oluyor. Göl kenarındaki panaromik manzara sunan parktan göle doğru baktığınızda, sağınızda kalan Bled Kalesi ve Martina Kilisesi ile birlikte tüm manzara adeta bir masal havası yaratıyor.
Gölün etrafını 5 kmlik bir yürüyüş parkuru var, manzara eşliğinde 45 dakika süren bu yürüyüşü yapabilirsiniz.
Bohinj Gölü

Bled Gölü üzerinden yaklaşık 30 km uzaklıkta, araç ile yaklaşık 30 dakikada ulaşabileceğiniz bir rotada bir diğer ünlü göl olan Bohinj Gölü bulunuyor.
Bohinj Gölü daha bakir bir doğa, daha az kalabalık ve bol bol doğa yürüyüşü vaat ediyor. Göle ulaşıp aracınızı park ettiğiniz noktada gölün simgesi olan Goldenhorn heykeli ve ardında uzanan panaromik göl manzarası sizi karşılıyor.
Sava Bohinjka nehri üzerindeki köprü ve köprünün sonundaki St. John Kilisesi görülecekler arasında.
Gölün etrafı 12 km, ve dileyenler bu yürüyüş yolunda şanslarını deneyebiliyorlar. Bu konudaki detaylı yazıyı aşağıdaki gezi notlarımda bulabilirsiniz. Bu yürüyüşe başladığınızda otomatik olarak Triglav Ulusal Parkı‘nın derinliklerine dalmış oluyorsunuz.
Savica Şelaleleri

Bohinj Gölü üzerinden hızınızı alamayıp bir 6 km daha ilerlerseniz karşınıza Savica Şelaleri çıkıyor.
Aracınızı park ettiğiniz noktada teleferikle Slovenya’nın en yüksek noktalarından biri olan Vogel‘e çıkma şansınız bulunuyor.
Genel olarak doğanın dibi diyebileceğimiz bu mekanda şelalenin döküldüğü yeri görebilmeniz için 25 dklık bir yokuş yukarı tırmanış yapmanız gerekli. Bizim vaktimiz kalmadığından sadece nehir manzarası ile yetinmek durumunda kaldık.
GEZİ NOTLARI: BOHINJ GÖLÜ (BOHINJSKA JEZERO)

Bled’den sonra yaklaşık yarım saatlik bir mesafede bulunan Bohinj’e doğru yola çıktık. Aracımızı park edip, küçük meydanına doğru yürüdüğümüzde bizi çok daha bakir kalmış bir doğal çerçeve karşıladı. Bohinj Gölü daha çok doğaseverlerin, yürüyüş, koşu ve bisiklet gibi doğa sporları tutkunlarının daha çok ziyaret ettiği bir mekan. Zaten Bled’den sonra araçların nispeten azalmasından da Bled’in daha turistik olduğunu anlayabiliyoruz, bu sebeple neredeyse tüm günümüzü Bohinj’de geçirdik diyebilirim. Bohinj’de arabamızı park edip yürüyüşümüze başlamadan önce bizi gölün genelde panaromik manzarasının da sıkça çekildiği ve anladığım kadarıyla Bohinj’in simgesi olan ve efsanelere konu olan Goldenhorn heykeli ile birlikte ardında uzanan panaramik göl manzarası karşıladı, sonrasında ise Bohinj’den ayrılan Sava Bohinjka nehri üzerindeki köprü ve köprünün sonundaki St. John Kilisesi manzarası ile devam ettik.
Öncelikle tourist info’nun yanındaki küçük cafelerden birinde kahve molamızı verip enerjimizi topladıktan sonra sırtımızda sandviçlerimizle koyulduk yola. Gölün tamamen etrafını çevreleyen bir yürüyüş patikası var, ve bu patikayı tamamlamak için yaklaşık 12 km kadar yürümek gerekiyor. Biz 4. km’lerde kalanı yürüyebilir miyiz yoksa buradan geri mi dönelim diye kısa bir karar anı yaşadıktan sonra, tamamen etrafını dolaşmayacaksak bu kadar yürümenin ne anlamı var diyerek bir gaz devam ettik yolumuza 🙂 Yürüyüş yaptığımız patika zaten inanılmaz güzel bir doğallık içindeyken, Bohinj gölü’nü de kapsayan bir ulusal park olan Triglav Ulusal Parkı tabelasını da görerek hislerimizin resmi kaydını da bulmuş olmanın gurur içinde ilerledik 🙂
Bohinj Gölü’ndeki küçük maceramız:
İnsan doğa içinde yürürken gerçekten herşeyi unutup, bir ferahlama bir huzur bir mutluluk içine giriyor. Biz tın tın orman içinde yürürken, yanımızdan bütün karizmasıyla atın üstünde bir arkadaş geçince az bir dumur olmadık değil. Bunu en son Kapadokya’da Red Kit gibi dağları tırmanan atlı kafilesini görünce yaşamıştık sanırım. Ormanın göle bakan güzel bir açıklığını yakalayınca, oradaki banka hemen kurulup bir güzel sandviçlerimizi de yedikten sonra yolumuza devam ettik. Yol boyunca minik derelerden atlayıp, orman suyundan içtik. Taa ki günün en büyük macerasıyla karşılaşana kadar! 🙂 Eşim sürekli google map’ten yolu takip ediyordu, bazen boş dere yataklarının üzerinden geçiyorduk, sanırım mevsimsel olarak akan derelerin yönü değişiyordu. Yaklaşık 7. km’de karşımıza bildiğin kocaman bir nehir çıktı ama su buz gibi, kayalıklar ise üzerinden atlamak için çok aralıklı ve düşüp bir yerleri çarpma ihtimaline karşı da çok tehlikeli. Yanımızda Batuhan ve Batuhan’dan bile daha çok bir yerleri kırılma ihtimali olacak, ya da ayağını o soğuk suya soksa böbreği orada bırakıp gidebilecek kadar güçsüz bir insan olan ben varken, üçümüzün o dereyi atlatıp karşıya geçebilme ihtimalleri üzerine baya bir kafa yorduk. Eşim bir ileri bir geri geçilebilecek daha kolay bir yerin olup olmadığını araştırdı ama nafile. Ya o suya girilecekti ya da o 7 km olduğu gibi geri yürünecekti! Önümüzde kalan yol daha kolay ve kısa bir yol olduğu için karşıya geçmekten başka ihtimal kalmadı. Ve ne yaptık, benim soğuk suda bayılma ihtimallerini gözünde canlandırıp felaket senaryolarını göze alamayan eşim, önce Batuhan’ı sonra da beni sırasıyla sırtına alıp karşıya geçirdi! Öncesinde keşif için bir kez de tek başına karşıya geçip geldiğini düşünecek olursak benim topuğumu bile sokmadığım o suyu tam 6 kez geçmiş oldu! 🙂 Tabii sonrasında biraz parmak uyuşukluğu yaşadı ama yürürken geçti neyse ki 🙂
Neyse ki bu macerayı da atlattıktan sonra kalan yolumuz Bohinj Gölü’nün kuzey yakasını komple geçen otoyola paralel dümdüz bir yürüyüş yoluydu. Bu kısımda güney kıyısında yürüdüğünüz gibi orman içinde değil de daha çok dümdüz yürüyüş yolunda bulduk kendimizi, yolun sonunun kolay olması 12 km’yi tamamlayabilmek için son bir fırsat tanıdı bize ve yaklaşık 2,5-3 saate yaklaşan yürüyüş sonrası trekking parkurunu tamamlama zaferine ulaştık 🙂
Meydana tekrar ulaşıp zafer kahvelerimizi içtikten sonra yine gördüğümüz kahverengi tabelalar aklımızı çelip yaklaşık 6 km mesafedeki Savica Şelaleleri‘nin yolunu tuttuk.
GEZİ NOTLARI : SAVICA ŞELALESİ (SLAP SAVICA)

Bohinj’den Savica’ya doğru giderken bir süre sonra sağ tarafınızda aşağı doğru bakınca bembeyaz bir nehir görmeye başlıyorsunuz, belki biz gittiğimizde Nisan ayı olduğu için nehir çok coşkulu aktığından köpüklere karışan nehir böyle bir manzara da sunmuş olabilir bize. Bir yandan sağdaki dağlardan ara ara film karesi gibi fışkıran minik şelaleleri görerek, bir yanda Kuyutormanı hatırlatan sık ormanlar içine girerek ilerledik 🙂

Şelale Girişine aracımızı park ettikten sonra keşfe başladık. Bu noktada aslında 1535 mt yükseklikte bulunan Vogel‘e teleferikle çıkma şansınız var ancak teleferik 16:00’da bitiyor, bu sebeple deneyimleme şansımız olmadı. Savica Şelaleri girişinde 1964 yılında ilk kez kullanılan teleferiğin de bir örneği sergileniyor. Sonrasında araştırdığıma göre inanılmaz güzel göl manzarası sunan bu noktaya vakit bulup çıkmak ve manzaraya doymak gerekli.
Orman içine doğru çok güzel bir yürüyüş patikası ve inanılmaz güzel bir nehir manzarası sizi karşılıyor. Ancak Savica Şelalesi‘nin asıl döküldüğü ve başladığı alana gitmeniz için dağın yukarısına doğru 25 dklık bir tırmanma yürüyüşü yapmak gerekli. Bizim daha fazla yürümeye halimiz kalmadığından aşağıdaki nehir manzarası ve orman havasıyla yetinerek Bled’e gitmek üzere tekrar yola koyulduk. Bu bölgede şelaleye çıkmak haricinde uzunca yürüyüş rotaları da vardı işaretlenmiş bir şekilde. Yani ayrıca değerlendirilmesi ve vakit ayrılması gereken bir yer olabilir doğaseverler için.
Bled yolu üzerinde çok fazla yemek seçeneği yoktu, biz de yol üzerinde ilk bulduğumuz mekan olan, yeşillikler içindeki “Pr Kosnik” isimli bir pizzacıda, bol peynirli makarnalar ve pizzalarımızı yedikten sonra yolumuza devam ettik.
GEZİ NOTLARI : BLED GÖLÜ (BLEJSKO JEZERO)

Artık onca yorgunluğun ardından dönüş yoluna geçtiğimizde tekrar uğradık Bled’e. Aslında hevesimi alamadım diyebilirim. Çünkü biblo gibi olan bu gölün etrafında aylak aylak dolanıp, bir orda bir burda kahve içip, belki biraz çimenlere yayılıp tam anlamıyla takılmak isterdim. Ama havanın kararmaya yüz tutması, bizim her an yorgunluktan uyumaya başlamak üzere olmamızdan dolayı çok kısa bir turlayıp, manzarasına doyamadan dönüş yolunu tuttuk diyebiliriz.
Bled, etrafında daha fazla tesisleşmenin olduğu, oteller, restoranlar, cafeler, casinolar gibi oluşumların da bulunduğu biraz daha turistik bir alan. Ancak bu şekilde olması bence güzelliğinden birşey kaybettirmemiş. Gölün kenarındaki parkta kısa bir yürüyüş yaptığınızda o güzel panaromik Bled manzarasını hemen yakalayabiliyorsunuz. Sağınızda kalan Bled Kalesi ve hemen altındaki Martina Kilisesiyle birlikte, hemen karşınızdaki Bled Adası ve üzerindeki bir diğer kilise olan Chuch of Assumption hep birlikte Bled Gölü’ne masalsı bir hava vererek inanılmaz güzellikte kareler sunuyor.
Bled için çok fazla vaktimizin kalmadığına biraz hayıflanarak artık dönüş yoluna geçiyor ve Slovenya’nın ormanlar ve minik köyler içindeki yollarında günün tadı damağımızda kalarak ilerliyoruz.
“SLOVENYA GEZİSİ : SLOVENYA’DA YEŞİLİN VE MAVİNİN FARKLI TONLARI – BOHINJ VE BLED GÖLLERİ” için bir yorum