KİTAP, TÜRK EDEBİYATI KLASİKLERİ

Turfanda mı Yoksa Turfa mı? – Mizancı Murat

  • Yazar: Mizancı Murat
  • İlk Kez Yayınlandığı Yıl: 1890
  • Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (2019)
  • Sayfa: 273
  • Mekan: Cezayir/Paris/İstanbul

“Turfanda mı Yoksa Turfa mı?” kitabı aslında hiç duymadığım ve hiç ilgimi çekmeyen bir kitaptı başlangıçta. Türk Edebiyatı Klasikleri içerisinde elim zor giderek okumaya başladım bile diyebilirim. Ama okumaya başlayınca kendisini okutturan, merak ettiren, okuyanı sürükleyen bir eser. Yazarın ise ilk ve tek romanı.

Kitabın yazarı Mizancı Murat gazeteci kimliğiyle ön plana çıkıyor. Rusya’da tıp eğitimi aldıktan sonra İstanbul’a gelerek farklı görevlerde çalıştıktan sonra 1886 yılından itibarek kendisine üne kavuşturan ve “Mizancı Murat” olarak anılmaya başlamasını sağlayan “Mizan” gazetesini çıkarıyor. Mizan gazetesinde döneme ait eleştirileri ve muhalif yazıları sebebiyle bazen sansüre uğruyor, dönem dönem ise gazete kapatılıyor.

Kitabın önsözünde bahsedildiği gibi Mansur karakteri biraz da Mizancı Murat’ın kendi karakterini hikayeleştirmiş hali diyebiliriz. Yurtdışında tıp okuduktan sonra vatanı bildiği Osmanlı topraklarına geri dönmesi, ancak döndüğünde ortamı hiç de hayal ettiği gibi bulamaması, tenkitçi karakteri, sivri dili, ama tüm bu eleştiren bakışın ardında yatan muazzam vatan sevgisi kitabın baş karakteri olan Mansur ve yazar arasındaki benzer özellikler.

Kitabı okurken Osmanlı Devleti’nin son çırpınışlarına tanık olup, neden yıkılmaya yüz tuttuğunu, yaşanan yozlaşma ve bozulmayı da aslında o dönemin canlı örnekleri üzerinden anlıyoruz. Mizancı Murat bir edebiyatçıdan çok, bir fikir adamı, politikacı ve gazeteci. Bu eserde bir fikir adamının gözünden milletine dair kanayan yaraları anlatıp, bu yaralara pansuman çarelerini aradığı konuları buluyoruz Mizancı Murat’ın gözünden. Bazı konuların hala geçerliliğini koruması ve toplum olarak çözüm bulamayışımız ise burukluk yaratıyor. Devlet kademelerindeki bozulmalar, liyakat eksikliği, eğitime önem verilmeyişi ve birçok konu Mizancı Murat’ın gözünden, Mansur karakterinin iç sesi olarak bize aktarılıyor.

Mansur en çok eğitime önem verir, yurdun her yerine okullar açılması, gençlerin eğitimi ve vatanına bağlı bireyler olarak yetişmeleri en çok arzuladığı şeydir. İstanbul’dan İzmir yakınlarındaki bir kasabaya gidişi ve buradaki eğitim faaliyetleri Köy Enstitüleri’nin kuruluşunu hatırlatır. Hem eğitimle hem de ziraatla uğraşırlar, kalkınmanın temelinin yurdun daha küçük köşelerinden, köy ve kasabalarından başlaması gerektiğini düşünür Mansur.

“Yine maarif, yine maarif…”, “neşr-i maarif” , “intişar-ı maarif” diye durmadan tekrarladığı yaygın eğitim ve öğretimdir. Memleketin umumi geriliği yaygın cehaletin eseridir. Onu ortadan kaldıracak tek yol, bütün ülkeye şamil bir eğitim siyasetidir. – Mizancı Murat ve Romanına Dair – Birol Emir

Tabii bu konuları bir hikaye ve karakterler içinde, eski bir Osmanlı konağında yaşıyoruz. Araya harmanlanmış bir aşk hikayesi, bir ara Yaprak Dökümü’ne bağlayan trajediler silsilesi, Kağıthane’de yaşanan zamanın piyasa muhabbetleri derken konu akıp gidiyor. Biz de aradan birşeyler kapıp öğreniyoruz 🙂 Hikaye Cezayir’de başlar, burada doğup büyüyen Mansur tıp eğitimi almak için Paris’e gider. Eğitimini tamamladıktan sonra hizmet aşkıyla Osmanlı Devleti’nin merkezi olan İstanbul’a gelir. İstanbul’da bulunan amcası Salih Efendi’nin konağına ziyarette bulunur. Konakta Salih Efendi ile birlikte çocukları İsmail Bey ve Sabiha Hanım yaşamaktadır. Romanda sonradan çok önem kazanacak bir karakter olan, Cezayir’de çocukluklarının beraber geçtiği Zehra da aynı konakta yaşamaktadır. Hikayeye sonradan eklenen Raşit Efendi, Emine Hanım ve Kazım Bey ise olayları bambaşka bir noktaya sürüklerler.

Kitap edebi açıdan çok düz bir kitap, çok ağdalı ya da altını çizeceğiniz fevkalade cümleler barındıran bir kitap değil. Bu biraz da yazarın aslında bir edebiyatçı değil, bir politikacı olmasından kaynaklanıyor. Kitaba bu açıdan yaklaşmakta da fayda var.

Son olarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yaşanan yozlaşmayı böyle açıklıkla gördükten sonra, Cumhuriyet Dönemi’ndeki inkılaplar, reformlar, üretimin artması, eğitim seferberliği ve birçok yenilik geliyor insanın aklına. Bir kez daha saygı duyuyorum Mustafa Kemal Atatürk’e ve bir kez daha anlıyorum emanetine sahip çıkmanın değerine!

Keyifli okumalar!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s