BİLİM KURGU KLASİKLERİ, DİSTOPYA, KİTAP

FAHRENHEIT 451 – RAY BRADBURY

  • Yazar: Ray Bradbury
  • Yayınevi: İthaki Yayınları
  • Sayfa:202
  • Yazım Yılı: 1953
  • Yer: Amerika

Son zamanlarda okumaktan oldukça zevk aldığım distopya türü kitaplarını araştırırken karşıma çıkıyordu Fahrenheit 451. Bir kitap sitesinde ciddi bir indirim yakalayınca gözümün ısırdığı tüm kitapları hızlı hızlı attım sepete. Konusunu hiç bilmeden aldığım bu kitap beni oldukça şaşırtacaktı. Kitap bittikten sonra aklımda kalan ilk his kitaplara sarılmak isteği oldu:) Sıkı sıkı sarılıp, kitapları ne kadar sevdiğimi onlara göstermek 🙂

Kitabı elime aldığımı ve öncelikle kitabın kırmızı kapağına ardından da kitabın arka kapağına baktığımı hatırlıyorum: “YAKMAK BİR ZEVKTİ.”

“Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. Yayımlandığı anda klasikleşen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir yirminci yüzyıl başyapıtı.
Guy Montag bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag’ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları.
Montag yaptığı işi tek bir gün dahi sorgulamamıştı ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber yaşıyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı.
İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi?”

Bu arka kapak yazısını okuduğumda kitabın kapak tasarımı gözümde derin bir anlam kazandı ve tasarımı inanılmaz beğendim. Kitapta birçok yerde farklı anlamlar taşıyarak geçen “ateş”e ait kırmızı rengi seçilmişti ve kibrit kutusu ile kitap figürleri birleştirilmişti.

“O küçük hareket, beyaz ve kırmızı renk… o ateş tuhaftı, çünkü Montag için farklı bir şey ifade ediyordu.
Yakmıyordu, ısıtıyordu”

Teknolojik olarak en yaygın cihazın radyo olduğu, televizyonun evlere yeni yeni girdiği 1953 yılında yazılan bu kitabın ne kadar öngörülü olduğunu gördüğümde ağlamak istedim. Daha o zamanlarda ekranlar karşısında aptallaşan insanlar, sosyal medyadaki sanal ve gerçek dışı arkadaşlıklar, telefon başında geçirilen saatler ve telefona bakmaktan unutulan sohbetler yoktu. Ama kitapta hepsinden öyle ya da böyle bahsediliyordu, insan bu öngörünün gerçekliği ve acı tarafı karşında hüzne kapılmadan edemiyor.

Fahretheit 451 kitapların yüklendiği anlam ve kitapsız bir dünyanın nasıl olacağı hakkında bizlere fikir veriyor. Hele de insanların neden kitapsız bırakılmaya yavaş yavaş alıştırıldığı ve kitabın zararlı bir şey olduğunu zannetmeye varan bu inancın nasıl körüklendiğine dair birçok satır arası buluyoruz. En sarsıcı kısım da tabii ki Beatty’nin Montag’ın evini ziyareti sırasındaki konuşması esnasında geçiyor.

“Bir evin inşa edilmesini istemiyorsan, çivilerle tahtaları sakla. Bir insanın siyasi açıdan mutsuz olmasını istemiyorsan, bir meseleyi iki farklı açıdan sunma ki kaygılara kapılmasın; tek bir açıdan sun. Daha da iyisi, hiçbir açıdan sunma.”

Sonra ortaya yazarın bir yerde kendisi ile özdeşleştirdiği Faber karakteri (bunu son sunuş kısmında yazarın ağzından okuyoruz) ortaya çıkıyor. Kitapların aslında ne olduklarını anlatıyor bize. Daha sonra da kitle manipülanyon yöntemlerinin nasıl uygulandığını ve sonuçlarını bir bir anlatmaya başlıyor:

“Senin aradığın şey kitaplar değil kesinlikle!Eski gramafon plaklarında, eski filmlerde ve eski arkadaşlarda bulabildiğin kadarını al; onu doğada ara ve kendi içinde ara. Kitaplar unutmaktan korktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü yalnızca. Hiç sihirli tarafları yok. Sihir sadece kitapların söylediklerinde, evrenin parçalarını nasıl dikerek bizim için giysi haline getirdiklerinde.”

Kitaplar herşeyden önce farklı dünyalara açılmamızı, farklı fikirleri ve farklı hisleri duyumsamamızı sağlayan araçlar. En azından kitabı okuduğunuz süre boyunca, yaşayamayacağınız o dünyalarda yaşama fırsatı buluyorsunuz. Ortak kültürümüzün depolandığı, unutulmamak üzere raflarda yerini aldığı insanlık birikimi kitaplar. Kitapları kaybettiğimizde insanlığımızı, duyarlı tarafımızı, birbirimize olan saygımızı nasıl kaybedebileceğimizi çok güzel anlatmış yazar.

“İyi yazarlar hayata sık sık dokunur. Vasatlarsa elini hayatın üstünden çabucak geçirir. Kötüler hayata tecavüz eder ve onu sineklere bırakır.
Kitaplardan bu kadar nefret edilmesinin ve korkulmasının sebebini şimdi anlıyor musun? Onlar hayatın yüzündeki gözenekleri gösterir.”

“Bir kültürü yok etmek için kitapları yakmak zorunda değilsiniz.Sadece insanların kitap okumasını durdurmanız yeterlidir.”

Herşeyin teknolojiye doğru evrildiği bugünlere e-kitapları okumayı hala reddeden bir ben mi kaldım bilmiyorum ama kitabın dokusunu elimde hissetmeyip, kitap sayfalarını çevirirken hışırtısını duymyorsam, kağıdın kokusunu almıyorsam benim için birşey ifade etmiyor ve ruhsuz oluyor o kitap.

“Düğmenin yerini fermuar aldı, insanın gün doğumunda giyinirken düşünecek kadar bile zamanı yok, bir felsefe saati, dolayısıyla bir melankoli saati yok!”

Kitaba karşı en güzel methiyelerden biri bu sebeple Fahrenheit 451. ” Kitaplar ve kütüphaneler hakkında, bilgi ve ne kadar değerli olduğu, onu korumamızın gerekliliği hakkında bu kadar çok kitap yazmış çok yazar yok diye düşünüyorum” diyor yazarın kendisi. “Yeryüzünde tek bir kitap kalacak olsa o kitap olmaya aday” diyor arka kapaktaki bir yorumcu da.

İyi okumalar!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s