KİTAP, ROMAN

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ -KHALED HOSSEINI

  • Yazar: Khaled Hosseini
  • Yayınevi: Everest Yayınları
  • Sayfa: 430
  • Yazım yılı: 2007
  • Yer: Afganistan

Ne anlatsam az kitap hakkında.. Sadece diyebileceğim “gerçekten” okunması gereken bir kitap olduğu..

Yazarın ilk kitabı olan Uçurtma Avcısı’nı uzun süredir biliyor olmama rağmen bir türlü okuyacak cesareti kendimde bulamamıştım, çünkü üzüleceğimi ve sarsılacağımı biliyordum. Okudum, üzüldüm, sarsıldım. Yalan yok.. Ama arkamızı dönmek, dünyanın bir yerlerinde böylesine üzücü olayların yaşanmış ve hala yaşanıyor olduğu gerçeğini değiştirmiyor, bu sebeple yazarın ikinci kitabı olan Bin Muhteşem Güneş’i okumaya daha Uçurtma Avcısı’nı bitirdiğimde karar vermiştim.

Bin Muhteşem Güneş iki farklı kadın karakter üzerine odaklanarak, çok farklı geçmişlerden ve farklı aile kültürlerinden gelen bu iki kadının yaşamlarını konu alıyor. Bu yaşamlar üzerinden Afganistan’ın 1970’li yıllardan başlayarak 2003 yılına kadar geçen zamanda yaşanan olayları sırasıyla olay akışı içerisinde aktarıyor bize yazar. Bu açıdan bakacak olursak, kitap bize Meryem’in ve Leyla’nın yaşamlarının arkasında saklanan Afganistan’ın yakın tarihi anlatıyor desek yanlış olmaz.

Kitabı bir kadın olarak okumak bir tık daha sarsıcı.. Yaşanan onca dram, ölüm, ayrılık, işkence, şiddet.. Bu ortamda ansızın doğan ve yürekleri sızlatan güçlü bir dostluk ve akıllara sığmaz fedakarlıklar. Birçok yerde yüreğime bir taş oturdu, boğazım düğümlendi. İnsan kitap okurken ağlar mı derseniz, bu kitabı okurken ağlayabilirsiniz.

Aklına Nana’nın bir keresinde söylediği şey geldi; her bir kar tanesinin, dünyanın bir yerinde haksızlığa uğrayan bir kadının ağzından dökülen bir ah olduğunu. Bütün bu iç geçirmeler gökyüzüne yükseliyor, bulutlar halinde toplanıyor, sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya, insanların üzerine yağıyordu. Bizim gibi kadınların neler çektiğinin göstergesi, demişti. Başımıza gelen her şeye nasıl sessizce katlandığımızın.

1973 yazında ülkeyi kırk yıldır yöneten Zahir Şah’ın kuzeni Davud Han tarafından devrilmesi ile başlar bahsi geçen olaylar. Peşinden 1978’de Davud Han karşıtları tarafından yapılan darbe. 1979 yılında yaşanan ve 10 yıl sürecek olan Sovyet işgali ve bu işgal boyunca yaşanacak mücahitlerin örgütlenişi ile cihat ilan etmeleri.. 1989 yılında Sovyet güçlerinin Afganistan topraklarını terketmeleri ve Necibullah yönetimindeki halkın Sovyet yanlısı olduğu için çok da benimseyemediği yeni yönetimin kurulması. Bu yönetimin de çok fazla dayanamayarak 1992 yılında devrilmesi ve bu kez de yönetimde hak iddaa eden tüm grupların Rabbani’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ile birbirlerine karşı inanılmaz bir hizip savaşı başlatmaları ve Kabil’e yıllarca yağacak olan roketler.. Peştunlar, Tacikler, Özbekler ve Hazaraların savaş lordlarının çapraz ateşi altında kalan masum siviller.. Tüm bunlar olurken Sovyet savaşı sırasında Pakistan’a kaçan ve genç Peştun erkeklerden oluşan bir gerilla gücünün giderek somutlaşması ve iki yıl boyunca adım adım Kabil’e doğru yaklaşıp, şehirleri mücahitlerin elinden alması ile sonuçlanan 1996’daki Taliban rejimi.. Halk o kadar bezmiş ki onca roketten, yıllardır süren savaşlardan, acıdan, ölümden.. Taliban’ı bir kurtarıcı gibi bağırlarına basmışlar ve şehre bir zafer edasıyla, halkın kutlamaları arasında girmişler, ve asıl eziyet tam da buradan sonra başlamış.. Kitapta detayları verilen yasaklar ve yasaklara uymayanların cezalandırış biçimi gerçekten tarif edilemez 😦 Sanki Afganistan’ın başına yeterince şey gelmemiş gibi 11 Eylül saldırıları sonrası bu kez de Amerika bombalar yağdırmaya başlar kentin üstüne.. Ve mücahitler bir kez daha gündeme gelir ve Taliban karşısında savaşıp ülkeden çıkarılmaları için güçlendirilirler. Tüm bu olaylar 2002 yılında Uluslararası barış gücü ISAF’ın Kabil’e gönderilmesi ile son bulur, ne kadar son bulduğu söylenebilirse.. Yani savaş,savaş, savaş.. Yıllar süren bir kaos ve bu kaostan tekrar kendini inşa etmeye çalışan bir Afganistan.

Tüm bunlar olurken ben bunları anlayamayacak kadar küçük bir çocuktum 90lı yıllarda. Haberleri anlamaz gözlerle izleyen ve yorum getiremeyen, sadece bir savaş olduğunu anlayabilen bir kız çocuğu. Televizyondan izlediği ülkenin kız çocuklarının okula gitmesinin yasaklandığını, kadınların stadlarda taşlanarak cezalandırıldıklarını bilmeden kendi halinde yaşayan bir kız çocuğu. Düşündükçe içim burkuluyor, dayanamıyorum… İşte Khalid Hosseini kendisinin de bu savaştan uzaklaşmak için tek etmek zorunda kaldığı topraklarda yaşanan bu dramı, ustalıkla kurgusal bir roman içinden bize taşıyor..

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s