
- Yazar: J.D.Salinger
- Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
- Sayfa: 198
- Yazım yılı: 1997
- Yer: New York
Yazarın ilk okuduğum kitabı “Çavdar Tarlasında Çocuklar”. Kitabı konusu hakkında hiçbir fikrim olmayarak aldım ve okumaya başladım, hatta arka kapağında hiç bir şey yazmadığından tamamen olaydan bihaberdim.
Bende ismi nedense klasikvari bir izlenim yaratmıştı, sebebini bilmiyorum 🙂 Bu algıyla okumaya başlayınca bir anda 16 yaşında bir gencin ergenlik problemleri ve psikolojik söyleşisi ile karşılaşınca “fena halde canım sıkıldı.” 🙂
Denizci herifle ben birbirimize, tanıştığımıza memnun olduğumuzu söyledik ki böyle, tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan, ‘Tanıştığımıza memnun oldum.’ demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.
Kitabın ana konusu sürekli “buna acayip morali bozulan”, “fena halde canı sıkılan”, “felaket halde heyecanlanan” karakterimiz Holden’ın psikolojik bir söyleşisi aslında. Kardeşi Allie hakkındaki kısımları oldukça yüreğe oturur cinsten. Allie’ye ait olan ve üzerinde şiirler yazan beyzbol eldiveni ile kurduğu bağ ve yağmurlu bir gündeki mezarlık ziyareti ile ilgili anlattıkları sanırım kitabın en etkilendiğim kısımlarıydı. Bir de her sokaktan karşıya geçerken, “Allie, bırakma beni, yok olmayayım” diye yakarışları..
Derslerinde oldukça kötü diyebileceğimiz Holden, aslında çok iyi kompozisyon yazmasına ve İngilizce derslerinden iyi not almasına rağmen, bunlar onu okulda tutabilecek kadar yeterli olmaz ve sürekli okul değiştirmek zorunda kalır. Genel olarak okuldaki sisteme, samimiyetsiz öğrenciler ve öğretmenlere tahammül edemediğinden sürekli bir mevzu çıkarır, uyumsuzdur. Ama bunlara rağmen kitap okumayı ve kaliteli filmler izlemeyi çok sever. Bunları okurken eğitim sistemlerinin genel olarak öğrencileri tek tipte olmaya zorlamasını ve farklı düşüncelere imkan sağlayamamasını düşündüm usul usul. Edebiyatı iyi olan ve okumayı/yazmayı seven bir öğrenci neden diğer derslerinde kötü olduğu için başarısız sayılıyordu?
Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. Ama öylesi pek bulunmuyor.
Çocukları çok seven ve kardeşleriyle çok iyi geçinen, iyi yürekli ve yapmacık insanlardan da az biraz nefret eden biri bizim bu Holden. Phoebe diye inanılmaz zeki ve dünyalar tatlısı bir kızkardeşi var, şu an dünyada en değer verdiği kişi olabilir. Hollywood’da yazar olan bir ağabeyi var: D.B. Bir de kızıl saçlı, ailenin en akıllı ve en efendi üyesi Allie..
O yalnızca ailenin en akıllı üyesi değildi, en efendisiydi de. Hiç kimseye kızmazdı. Kızıl saçlı insanlar çok çabuk kızar derler, ama Allie hiç kızmazdı ve kızıl saçlıydı.
Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın,Tanrı aşkına; özellikle de hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli insansa?
Holden’ın Central Park’taki ördeklerin göl donduğunda nereye gittiğini merak etmesi var ki, sizin içinize dert oluyor bir süre sonra 🙂
Genel olarak aslında masumiyet, yalansızlık, hayatta kendisine küçük şeyleri bile dert eden bir karakter ve ikiyüzlülükten uzak bir anlatım var kitabın içinde. Hele bir de kendisinden felaket hoşlanmasa bile bir anda bardaktan boşanırcasına hayallerini Sally’ye anlattığı bir kısım var ki, yetişkinlikten nefret edesi geliyor insanın 🙂 Tam da burada bahsediyor kitaba da adını veren “Çavdar Tarlasındaki Çocuklar” dan..
… büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.
Çok etkilendiğim bir kitap olduğunu söyleyemeyeceğim ama bu keyifle okumadım anlamına da gelmiyor 🙂 Özellikle kardeşleri Allie, D.B ve Phoebe ile ilgili kısımları merakla ve keyifle okudum. Holden’ın anlatım tarzı, bazen ne kadar da haklı olduğunu anladığınız o vurucu ve inanılmaz açık sözlü tarafı kitabın en çekici yönü bence.
Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Keyifli okumalar!
Uzun zaman önce okumuştum kitabı ve ayni düşünceleri paylaşıyorum sizinle. Güzel bir yorum olmuş kaleminize sağlık
BeğenBeğen
Benim de merak ettiğim ve listemde olan bir kitaptı, merakımı gidermiş oldum ☺️ Teşekkür ederim güzel yorumlarınız için 😊
BeğenBeğen
Kitabı ilk gençliğimde ve yetişkinliğimde olmak üzere iki defa okumuştum. Sizin güzel yorumunuzla hatırlamış oldum. Yetişkinliğe giden yolun zorluğunu arada hatırlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Elinize sağlık😊
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler güzel yorumlarınız için ☺️ yetişkinliğe giden yol bazen zorlu olabiliyor gerçekten 😊
BeğenLiked by 1 kişi
Ben de geçen sene okumuştum. Sevmiştim fakat argo dili bana biraz fazla gelmişti. Tabii bu, zaman zaman olayın samimiyetini artırıyordu, keyifli yerleri de vardı ama ben de çok etkilenmediğimi söyleyebilirim. Yine de okunur mu, evet çok güzel okunur.
Yorumunuz harika olmuş, kaleminize sağlık. Sevgiler, Ece 🌼
BeğenBeğen
Çok teşekkür ederim ☺️ birebir aynı düşünüyorum sizinle, aynı şeyleri hissetmişiz 👍🏻
BeğenLiked by 1 kişi