
- Yazar: Hüseyin Rahmi Gürpınar
- Sayfa: 149
- Yayınlandığı Yıl: 1912
- Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
- Mekan: İstanbul
Uzun zamandır böylesine eğlenceli, nüktedan bir kitap okumamıştım 🙂 Okurken oldukça keyif aldığım, güldüğüm, eğlendiğim, bir yandan da düşündüğüm bir kitap oldu Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç.
Öncelikle akla gelebilecek şüphelere mahal vermemek adına, kitabın dilinin oldukça sade ve akıcı olduğunu belirtmek gerekli. Kitap günümüz Türkçesine ustaca bir şekilde uyarlanmış, ne bir eksiklik hissediliyor, ne de okuyucunun anlayamayacağı türden ağdalı kelimeler var. Bu açıdan okumakta hiç zorlanmadığım, beni yormayan bir kitap oldu.
Kitabın konusuna gelecek olursak 1910 yılında Halley kuyruklu yıldızı 75 yılda bir tekrar eden yörüngesi boyunca Dünya’nın yakınından geçecektir. Bu gök olayının halkta yarattığı korku ve endişe ortamında, farklı bir hikaye sunar bize yazar 🙂 Halley yıldızını araştırırsanız gerçekten de 1910 yılında dünya yakınından geçmiştir, bir sonraki ziyareti ise 1986 yılına denk gelir, ömür vefa eder de görebilecek olursak 2061 yılında bize tekrar uğrayacak olan yıldızdır kendisi. Teknolojinin günümüzdeki kadar gelişmediği 1910 yılında belirsizliğin de getirdiği korkuyla ne senaryolar üretilmiştir varın siz düşünün, Hüseyin Rahmi de işte tam olarak bu ortamı kullanmıştır hikayesinde.
Çünkü insanlar her felakete cehaletleri sebebiyle uğramışlar ve hala uğramaktadırlar. İnsanlık çocukluk zamanında akıl erdiremediği konularda daima batıl zanlara düşerek işte bundan dolayı ilerleme yolunda gecikmiştir. – İrfan Galip – Sy. 29
Eski İstanbul’un mahalle kültüründe komşular arasındaki komik konuşmalar beni o kadar eğlendirdi ki, gülümsemekten alamadım kendimi çoğu yerde. Kitabın arka kapağında da yazdığı gibi Türk romanına “mahalli renk”i getiren de Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Bir yandan da İstanbul’un eski halini keyifle okursunuz hikaye içinde: Galata Köprüsü’nden kalkan şehir vapurları, kocaman bir çayır olarak anlatılan Erenköy, Çamlıca sırtları ve daha birçok detay, İstanbul’un eski hali hakkında çok güzel bilgiler verir.
Mahalli rengin yanı sıra, yazar bize İrfan ve isimsiz kız arasında geçen mektuplaşmalarla, asıl yazmak istediği fikirleri karakterlerin ağzından anlatır. İsimsiz kızın yazdığı satırlarda resmen şahlanıp keyiften dört köşe oldum 🙂 Kadınların Türk toplumunda bir yer edinme uğraşı, eşitsizlikler, kadın-erkek arasındaki ilişkiler gibi aslında oldukça derin konuları kendisini hoppa ve çılgın bir kız olarak tanıtan kişinin ağzından tane tane anlatmış bize yazar. İrfan da boş durmamış tabii ki, toplumsal konuları bir bir irdelemiş, eleştirmiş, öğrenmeden ve yeniliklere kendini açmadan yaşayanlara vermiş veriştirmiş. İsimsiz kız favorimsin, İrfan Galip sen de az deli değilsin! 🙂
Kuvvetli olan haklı oluyor. Oderece ki acizlere, zayıflara hakkı en kuvvetli olan dağıtıyor. Kuvvetlinin görüşü hak oluyor. Bir zayıf, kuvvetlinin görüşünü hak olarak kabul etmek mecburiyetinde bulundukça hürriyet, adalet yerleşmiş sayılmaz.” – İrfan Galip – Sy. 43
Halley’in uğruna birbirlerine tesadüf eden bu iki gencin hikayesi tam bir dönem filmi tadı bırakıyor akıllarda. Bu kitapla birlikte İş Bankası Yayınları’nın Türk Edebiyatı Klasikleri serisine de güzel bir başlangıç yapmış oldum, genelde okulda derslerde işlediğimiz için önyargılı olduğumuz geçmiş dönem edebiyat yazarlarımızın kitaplarına bu seri sayesinde tekrar ısınacağımızı düşünerek seviniyorum 🙂
Keyifli okumalar!