
- Yazar: Hüseyin Rahmi Gürpınar
- Yayınlandığı Yıl: 1924
- Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (2018)
- Sayfa: 77
- Mekan: İstanbul
Hüseyin Rahmi’nin masalla roman arasında, adeta masaldan fırlamış karakterleriyle can bulan bir eseri “Efsuncu Baba”
Yazar yine yapmış yapacağını, komik karakterleri ustalıkla işin içine sokmuş, acayipliklerle dolu bir hikayenin içinde de karakterler üzerinden asıl anlatmak istediğini aktarmış. Hele son üç sayfada beni benden alan yorumlarıyla, gözümüze gözümüze sokmuş bağnazlığa karşı sağlam duruşunu. Etkilenerek okudum ve üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen günümüzde hala geçerli olduklarını gördüğümde de ayrıca hüzünlendim.
“Her insanı, hatta her toplumu hoşlandığı yemle avlarlar. Mesele, böyle oltalara tutulmayacak kadar insanlığımızı terbiye edebilmektedir.”
Binbirdirek Sarnıcı’nda iplik eğiren Agop ve Kirkor’un muhabbetiyle başlıyor hikaye. Kafanızda Ermeni şivesiyle konuşturmak çok eğlenceli bu iki genci 🙂 Sonra sahneye divane vatandaşımız Ebulfazl Enveri çıkıyor ki, sonrası cümbüş 🙂
Türk Edebiyatı Klasikleri’nin en sevdiğim yanı, çoğunun eski İstanbul’da geçmiş olan hikayeleri anlatmaları. Hal böyle olunca da mekanlara karşı ayrı bir ilgi ve merak doğuyor. Acaba hala burası varlığını sürdürüyor mu, gitsem gezilir mi gibi.
Bu hikayemiz de Binbirdirek Sarnıcı’nda başlıyor ve büyük kısmı da bu mekanda geçiyor, ben de hemen açıp bakıyorum İstanbul’da kaç tane sarnıç var? 🙂 Aralarında gittiğim sadece Yerebatan Sarnıcı olsa da, tarihi yarımada da ayrıca Binbirdirek ve Şerefiye sarnıçları da bulunuyor. İstanbul’daki en büyük kapalı sarnıç çoğumuzun bildiği Yerebatan Sarnıcı, en büyük ikinci kapalı sarnıç ise Binbirdirek Sarnıcı olarak geçiyor. İlk fırsatta Binbirdirek Sarnıcı’na da gideyim diye aklımın köşesine yazıp devam ediyorum okumaya.. (Okuduğum sırada henüz Covid-19 ile boğuşmuyorduk, giderim ben buraya diyebiliyordum:))
Dipnot: Osmanlı Devleti zamanında sarnıçta aslında su bulunmadığı, hatta 16. yyda İstanbul’da bulunmuş bir Alman seyyaha göre de sarnıcın ipek işleme atölyesi olarak kullanıldığı bilgileri mevcut. Nitekim kitabın başında bizim Agop ile Kirkor da sarnıçta iplik eğiriyorlar 🙂
Derken sahneye bizim “Efsuncu Baba” olarak bildiğimiz Ebulfazl Enveri çıkıyor. Vatandaşın işi gücü her adımını büyüye, yıldıznamelere, tılsımlara göre atmak. Tüm dünyasını batıl inançların şekillendirdiği, her adımını bu hurafelere göre atan Efsuncu Babamız Agop ile Kirkor ile karşılaştıktan sonra hikaye daha bir komik hale geliyor.
Agop ve Kirkor’u alıp karısı ve kızının yaşadığı konağa getiren Efsuncu Baba, bir gün odasında daha önce hiç karşılaşmadığı bir yıldızname bulunuyor ki, öfff ne defineler vaat ediyor. Bundan sonrası adeta komedi tadında bir macera.
Efsuncu Baba, bir haftasonu elinizden düşürmeden tek seferde okuyup bitirebileceğiz, hem komik hem düşündürücü bir kitap.
Hüseyin Rahmi öyle ince dokunduruyor ki bu kitabında! Karakterimizin türlü gariplikteki batıl inançları etrafında dönen hikayesini avare avare okuyup da sonuna geldiğinizde, kendi yorumunu eklediği son üç sayfada suratınıza çarpıyor tüm gerçekliği. Yüzümde buruk bir gülümsemeyle okudum satırları ve yıllar sonra bile hala aynı çarpık bakış açısıyla mücadele ettiğimizi bilmek oldukça düşündürdü.
Henüz çoğumuz hayatın özünü anlamayarak havada saadet, kuyu dibinde cennet arayan, birbirimizden keramet bekleyen, boş şeyler kapılan, vaatlere aldanan saf kimseleriz.
Kitabın arka kapağında da yazdığı gibi: “sofu görünümlü budala karakterlerinden birini daha insanlığın en büyük derdi olarak, gülmece süslü serüvenli bir dille canlandırıyor”
Yine keyifli bir Hüseyin Rahmi eseriydi, sizlere de keyifli okumalar!