
- Yazar: Samipaşazade Sezai
- Yayınlandığı Yıl: 1924
- Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları (2019)
- Sayfa: 96
- Mekan: İstanbul / Mısır
Sözlük anlamı “macera” olan Sergüzeşt için, şu ana kadar okuduğum en iyi Türk Edebiyatı Klasiği diyebilirim.
Küçücük yaşında esir düşen ve Kafkasya’dan getirilip İstanbul’da satılan bir Çerkes kızı olan Dilber’in macerası içinizi burkarak derin bir iz bırakıyor gerçekten. Öyle özgürüz ki aslında, esaret ve hürriyet kavramlarını sorgulamıyoruz bile artık. İnsanların mal gibi parayla alınıp satıldığı, hiçbir insani hakkının olmadığı ve bedeninden her türlü hizmetin talep edilmesinin normal sayıldığı bir ortamı tasavvur etmek bizler için oldukça güç.
Ancak çok da uzak olmayan bir zaman diliminde yaşanan bu dramları kafanızda canlandırabileceğiniz bir eser “Sergüzeşt”. Neredeyse her sayfasında altını çizeceğiniz, not alacağınız harika pasajlar var. Öyle ki bir yerden sonra sayfanın tamamını not almak istediğimden, kısa notları kaydettiğim defterime yazmayı dahi bıraktım 🙂
“Küçük Şeyler” ile tanıştığım Samipaşazade Sezai’nin ilk eserini beğensem de, içinde kısa kısa hikayeler olduğundan beni alıp sürüklememiş, derinden etkilememişti. Ama Sergüzeşt olayı bambaşka bir noktaya taşıdı! Yazdığı bu eserle Osmanlı döneminde takibe takılan ve Paris’e kaçmak zorunda kalan yazarın yarattığı etki şüphesiz küçük değil.
Türk Edebiyatı Klasikleri’ni okurken mutlaka dikkatinizi çekecektir, her hikayede mutlaka bahsedilen bir “halayık” ya da “cariye” karakteri vardır. Savaşlarda esir düşen veya başka bir şekilde köle konumuna düşmüş kadınlardan, bir kişinin hizmetine verilmiş olan kadın hizmetkar anlamına gelen bu durum oldukça olağan gibidir bu hikayelerde. Hep ağrıma gitmiştir, nasıl bu kadar olağan karşılanır kölelik diye. Aslında o dönemde dahi çok da olağan karşılanmadığını, yaşanan dramların gözler önünde olduğunu anlatmış bize Samipaşazade Sezai.
Kitap Dilber’in yaşadıklarının belirli bölümler halinde bize sunulmasından oluşuyor. İlk bölümde daha sekiz dokuz yaşlarında olan Dilber, Batum’dan gelen bir vapur ile İstanbul’a ulaşır. Vapur Tophane’nin önüne yanaştığında Hacı Ömer isminde bir esirciye satılır ve başlar macerası artık bir cariye olan Dilber’in.
İnsan ticaretinin hissiz kalbine verdiği merhametsizlik ve kalbinden o büyük, yuvarlak gözlerine yansıyan bir tür vahşiliğin belirtisi olarak bakışı kaplana benzerdi. – Sy.1
Hacı Ömer hemen bir alıcı bulur Dilber’e ve eziyet dolu günleri başlar küçük kızın. Çocukluğuna dahi acımadan, merhametsizce işe koşulur ve hem manen hem madden eziyet görür. Hizmetindeki hanımının farklı bir şehre gitmesiyle tekrar esircilerin eline dönen Dilber, bu kez diğer Çerkes esir kızlarla aynı barakayı paylaşır ve birlikte ağlarlar kaderlerine.
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o kuvvetin de mahvolduğu vakitlerdir ki, onun yerini alan dokunaklı bir sessizlik en şiddetli acıyla dökülen gözyaşlarından daha yürek sızlatıcıdır. – Sy.17
Bir sonraki durağı olan Asaf Paşa konağına satılmasıyla biraz refaha erer Dilber, ve güzel günlerinin çoğunu bu konakta yaşar. Konağın Paris’de resim öğrenimi gören oğlu Celal Bey ile aralarında güçlü hisler oluşmaya başlar, ancak Celal Bey’in annesi bu durumu fark edip müdahale eder ve Dilber adına acılı ve üzüntülü günler tekrar başlar. Celal Bey öyle güzel anlatır ki aslında insanlığın ve hakiki mutluluğun ne demek olduğunu ancak annesi anlayacak bakış açısında değildir.
Bence en hakiki ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asalet, temiz kalpten büyük bir servet mi olur? – Sy.41
Sergüzeşt her türlü hissiyatı içinde bulabileceğiniz, ders niteliğinde bir eser. Okurken çok etkilendiğim, çok düşündüğüm ve çok üzüldüğüm yerleri oldu. Samipaşazade Sezai’nin ilk ve tek romanı olan “Sergüzeşt”, döneminin çok ötesine ışık tutabilmiş bir eser. İnsan ticaretinin yarattığı yıkımı ve aileleri nasıl etkilediğini de oldukça güzel bir kurgu içinde bizlere aktarmış yazar.
“Ağlamak esaretin en büyük hakkıdır. Biz o hürriyete sahibiz!” – Sy.50
Keyifli okumalar, mutlaka okunacaklar arasında!