
- Yazar: Şemsettin Sami
- Sayfa: 106
- Yayınlandığı Yıl: 1873
- Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
- Mekan: İstanbul
Bir süredir takip ettiğim ve sonrasında da okumaya başladığım İş Bankası Kültür Yayınları’nın bizlere kazandırdığı Türk Edebiyatı Klasikleri serisinden üçüncü kitabım Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat.
Bu serideki eserlerin genel özelliği, lise yıllarındaki edebiyat derslerinde bizlere şu bu özelliği sebebiyle ezberletilmelerinden dolayı bizim nesilde genel olarak sıkıcı ya da okuması zor olduğuna dair önyargı oluşmuş olması. Gerek renkli kapak tasarımı, gerekse günümüz Türkçesi’ne çok akıcı bir şekilde çevrilmiş olmalarından dolayı ise İş Bankası Kültür Yayınları bence çok başarılı bir girişim yaparak bu önyargıyı tersine çevirdi. Türk Edebiyatı Klasikleri altında bir dizide toplayarak da biz okurlara güzel bir okuma listesi sunmuş oldu.
Bu eserlerimizi günümüz Türkçesi’ne kazandıran edebiyatçılarımıza da ne kadar teşekkür etsek az! Günümüz Türkçesi ile yeniden ele alınması, en azından bize okumak için bir cesaret verdi. Birçok okurun da bu seriyi severek okuduğunu görüp, bir kat daha seviniyorum geçmiş kültürümüzün birikimi olan bu kitapların bize ulaşabilmesine.
Bu istekle sabah elime aldığım ve aynı gün içinde bir solukta bitirdiğim roman oldu Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat! Ya da diğer adıyla Talat ve Fitnat’ın Aşkı. O kadar keyif alarak okudum ki! Bir sonbahar gününde pencerenizin önünde çayınız eşliğinde melankolik bir havada okuyunuz 🙂 Ben başladım ve bırakamadım. Ah Fitnat, ah Talat!
Şemsettin Sami bu romanı cüzler(fasiküller) halinde Hadika gazetesinde, 1872-1873 yıllarında yayınlamış. Daha sonra tüm cüzlerin(toplamda 9 cüz) toplanıp ciltlenmesi ile roman halini alan kitap, dönemin Osmanlı kitapçılarında satılmaya başlanmış. Kitabın en önemli özelliklerinden biri de edebiyatımızın ilk romanı olarak bilinmesi. Aynı o dönemde yazıldığı şekilde kısa kısa bölümlerden oluşması sebebiyle çok akıcı ve sıkılmadan okuyabiliyorsunuz, hatta bazı yerlerinde gazetenin o sayısını almışsınız da o bölümü okurken bir önceki sayıyı yazar hatırlatıyor gibi hissediyorsunuz bu sebeple 🙂
Acaba şimdi ne olacak diye merak ettiğim roman dönemin kadın-erkek ilişkilerini, sevmeden yapılan evliliklerin sonuçlarını, görücü usulü evlenmenin tehlikelerini ve kadına bakış açısını bir bir gözler önüne sermiş. O dönem çok yaygın olan anne-babaların çocuklarını “münasip buldukları” kişilerle zorla, hiç fikrini almadan evlendirmelerinin yol açabileceği olaylardan bir kurgu yapılmış. Bu kitabın yazılmasının üstünden yüzyıl geçmiş olmasına rağmen hala çocuk gelinlerin, görücü usulü evliliklerin, zorla evlendirilen genç kızların varlığı insanı oldukça üzüyor.
“Öyle deme.Ah!..Sevdadan olmadık şey yok bu dünyada.”
Tek görüşte aşık olan Talat ve Fitnat’ın hikayesi ne kadar acıklı olsa da; bu hikaye başlamadan önce anlatılan, Talat’ın annesi Saliha Hanım’ın ve Fitnat’ın annesi Zekiye Hanım’ın yaşadıkları da bir o kadar duygu yüklü ve bizi hikayeye hazırlıyor.
On senelik bir sevda, bir saatin içinde gönülden çıkmaz! Ah, ne bir saat! Bin yılda da çıkmaz!
Kadın olmanın zorluğunu bir erkeğin ağzından dinleyebilmek de ayrıca takdire şayan! Talat’ın tebdil-i kıyafet İstanbul sokaklarında gezdiği sırada düşündükleri birçok kadının yaşadıklarına tercüman olmuştur. Kadınların sokaklarda hür gezemediği, maddi veya manevi şiddete uğradığı, ve çok daha kötüsü maalesef kadın cinayetlerine kurban gittiği herhangi bir olayı asla ve asla yaşamayacağımız günlerimiz olur umarım.
Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastlasa yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve daha önce görmediği bir kadına rastladığı anda gülerek yüzüne bakmaya, söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz, kadınları insan sırasına koymuyoruz.
Özünde bir aşk hikayesi gibi görünse de, kadın-erkek ilişkileri ve kadına bakış açısı gibi konularda dönemine göre oldukça sorgulayıcı ve eleştiri içeren bir yapıt olduğu aşikar.
Bir Türk Klasiği daha böylece bitmiş oldu, keyifli okumalar!